Değerli okuyucu, mailinizi özetlemeye çalıştım. İlk aşama olarak hastalığınızı tanımanız gerekiyor, bu arada imkanınız varsa mutlaka terapi görmelisiniz. İlaç, beyninizde paniği oluşturan kimyasalları düzenlerken, terapi de bu rahatsızlığın arka planındaki duygusal ve düşünsel yapıyı anlayıp davranış değişikliği sağlamanızı sağlayacaktır.
BELİRTİLERİ NELERDİR? - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma - Çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması - Terleme - Nefes darlığı yada boğulur gibi olma - Soluğun kesilmesi - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek yada bayılacak gibi olma - Uyuşma yada karıncalanma - Üşüme, ürperme yada ateş basması - Bulantı yada karın ağrısı - Titreme yada sarsılma - Kendini yada çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme - Kontrolünü kaybetme yada çıldırma korkusu - Ölüm korkusu Bir panik atağında bu belirtilerden en az 4 yada daha fazlası bulunur.
NEDİR? Panik bozukluğu, tekrarlayan, beklenmedik panik atakları ve ataklar arasındaki zamanlarda başka panik ataklarının da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma. Panik ataklarının kalp krizi geçirip ölme, kontrolünü yitirip çıldırma ya da felç geçirme gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma yada ataklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem alarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek yada içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi ) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır. NASIL OLUŞUR? İlk atak:
Hiçbir neden yokken ve birden bire başlayan çarpıntı, terleme, göğüste sıkışma, nefes darlığı ya da baş dönmesi, dengesizlik, fenalaşma ya da baygınlık gibi belirtiler kişiyi dehşet içinde bırakır. Kişi kalp krizi geçirdiğini ya da felç geçirmekte olduğunu zannederek yoğun bir ölüm korkusu ya da felç olma korkusu yaşar. Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik hissi, kendisini veya çevresini bir garip ya da değişik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, kontrolünü kaybetmeye yada çıldırmaya başladığını düşünerek kendisine yada çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar. Hasta hemen, en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene, çekilen film, elektrokardiyografi, tomografi ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz. Hastanın nesi olduğu sorulduğunda doktorlar hiçbir şeyi yok ya da stresten olmuş derler. Çoğu zaman sakinleştirici bir iğne yapılarak evine gönderilir. Ataklar tekrarlar:
Bir süre sonra panik atakları tekrarlar. Hasta, her yeni atak ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve acil servislere taşınmaya başlar. Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılır ancak hiçbir şey bulunmaz. Hasta, kalbinde ya da beyninde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar. Bazen de yanlış tanı konularak hasta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından tansiyon ve kalp ilacına, vitamine kadar değişik ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü iyileşemez. Beklenti anksiyetesi gelişir:
Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, hasta, ataklar arasındaki dönemde gergin, huzursuz ve endişeli bir şekilde her an yeni bir panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe beklenti anksiyetesi adı verilir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok arttırır. Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir. Yoğun ve sürekli üzüntü:
Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten, kendisine ya da yakınlarına bıçak ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca ve garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı da yoğun bir üzüntü duyarlar. Davranışlarda değişiklik:
Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında gerçekleşeceğine inandıkları felaketlere karşı bazı önlemler almaya ve kimi davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Ataklara neden olabileceğini düşündükleri etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar. Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğine inanan hastaların önlem alarak evdeki bütün bıçakları kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları, atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden ya da bayılacağından korkan bayan hastaların, baygınken çalınır diye takılarını yanlarına almadıkları, onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için evinin / eşinin / ailesinin adresini, telefon numarasını, hatta tıbbi yardım için ulaşabilmek üzere doktorunun kartvizitini taşıdıkları görülmüştür. Bu hastalar, gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için bütün günlerini hastane bahçesinde geçirmeyi ya da güzergâhlarını muayenehane, eczane ve acil servis bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler. AGORAFOBİ NEDİR? Hastaların % 60ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar. Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, otobüs, vapur, deniz otobüsü gibi taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, Pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere giremez olurlar. Bazen de, ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak bu tür yerlere gidebilirler. Hastaların, yalnız başlarına panik atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tr yerlerde kalamama durumlarına agorafobi denir. NASIL BİR HASTALIKTIR? Panik bozukluğu psikiyatrlar tarafından iyi bilinen ve çok sık görülen bir rahatsızlıktır. Öyle ki, toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 34 ü bu hastalığı ya daha önce geçirmiştir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadır. Her yaşta başlayabilmekle birlikte en sık 2035 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 23 kat fazla görülür. NEDEN OLUŞUR? Panik bozukluğunun neden olduğuna ilişkin iki bilimsel açıklama vardır: * Panik bozukluğu, beynimizde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının düzensiz çalışması sonucu oluşmaktadır. * Panik bozukluğu, günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucunda ortaya çıkan ve tamamen doğal ve zararsız olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda da kalp krizi geçiriyorum, öleceğim ,çıldırıyorum felç olacağım şeklinde yanlış yorumlanması sonucu ile oluşur. TEDAVİ ŞEKLİ Panik bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış iki türlü tedavisi vardır. Bunlar: 1.İlaç tedavisi:
İlaçlar, beyin sinir hücrelerindeki hormon faaliyetlerini düzenleyerek panik bozukluğunu iyileştirirler. Halen, ülkemizde bu hastalığa iyi gelen ilaçlar bulunmaktadır. İlaç tedavisi etkin dozda en az bir yıl sürdükten sonra, yavaş yavaş azaltılarak kesilmelidir. 2. Bilişsel-davranışçı tedavi: Bu tedavide iki amaç vardır. * Hastanın, aslında tamamen zararsız olan panik atağı belirtileri hakkındaki yanlış bilgi ve inanışlarının düzeltilmesi ve hastanın bu belirtilerle korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır. * Panik atağı gelirse endişesi ile, sokağa çıkma, vapur, otobüs, trene binme, kalabalık yerlere gitme gibi tek başına yapmaktan korktuğu şeylere bir plan dâhilinde yeniden alıştırılması amaçlanır. En iyi sonuç, bu iki tedavinin birlikte uygulanması ile alınmaktadır. UNUTMAYIN! * Panik bozukluğu, kesinlikle ölüme ya da çıldırmaya veya felç olmaya yol açan bir rahatsızlık değildir. * Doktorunuz önermedikçe korkularınız ile baş etmek için kalp, tansiyon, çarpıntı ilacı, vitamin, sakinleştirici ilaç ya da alkol kullanmayınız yada gerekir diye yanınızda taşımayınız. * Sadece doktorunuzun önerdiği ilaç ya da ilaçları kullanınız * İlacınızı doktorunuzun söylediği şekilde ve dozda kullanınız, o gün iyi ya da kötü oluşunuza göre dozu azaltıp arttırmayınız. * Tamamen iyileşseniz bile doktorunuza danışmadan tedavinizi kesmeyiniz.
Rukiye KARAKÖSE
|