KATEGORİLER
BASINDA BİZ
TV Programları
Radyo Programları
Yazılı Basın
SİZDEN GELENLER
Konuk Defteri
Danışma Hattı
SİTEMİZE ÜYE OL
SİTEMİZİN İSTATİSTİKLERİ
Üye Sayısı : 2396
Ziyaretçi Sayısı : 35561
Online Ziyaretçi : 14
Anasayfa | Özgeçmişim | Eğitimlerim | Danışmanlık Seanslarım | Foto Galeri | İletişim

Doktor "Strestendir" Dedi

Psikosomatik rahatsızlıklar, kaygı, stres, duygusal çatışma gibi ruhsal etkenlerden kaynaklanan fiziksel rahatsızlıklardır. Genel kişilik yapısıyla da ilişkili olan bu tür rahatsızlıklarda genellikle mide-bağırsak, solunum-boşaltım sistemleri gibi vücudun belli bir sistemi etkilenir. Kişiliğin yapısı ve yaşam koşullarıyla semptomların niteliği arasında da belli bir ilişki söz konusudur. Örneğin aşırı kaygılı kişilerde solunumla ilgili rahatsızlıklar, aşırı stres altında çalışanlarda yüksek tansiyon ve mide rahatsızlıkları gözlenir.

Psikolojik durumun vücudu etkilemesi ise otonom sinir sisteminin tepkilerinden kaynaklanır. Otonom sinir sistemi, sempatik ve parasempatik sistem olmak üzere iki bölümden oluşur. Basitçe ifade edecek olursak, sempatik sistem, fizyolojik bakımdan genel uyarılmışlığı sağlar; bu sisteme âciliyet (emergency) sistemi de denir. Nitekim sistemin tüm faaliyeti bizi âcil durumları karşılayabilmek için gerekli olan davranışlara hazırlayıcı niteliktedir. Sempatik sistem, korkutucu bir durumdan koşarak kaçmada veya bir saldırganı dövüşerek uzaklaştırmada sarf edilecek gayret için gerekli olan enerjiyi harekete geçirir. Parasempatik sistem ise, sempatik sisteme karşı çalışır ve vücudu normale döndürür. Daha keskin görüş için gözbebeklerinin büyümesi, kazalarda kanama riskine karşı kanın vücut yüzeyinden çekilmesi (bembeyaz olma) adrenalin veya epinefrin salgılanması gibi bu fizyolojik belirtilerin uyum sağlayıcı işlevleri vardır. Ancak yoğun biçimde yaşanan nâhoş duygular çok uzun süre devam ettikleri yada kronik hale geldikleri zaman psikosomatik rahatsızlıklara sebep olabilmektedirler.

 Sempatik sistemin devamlı faaliyeti vücutta büyük yıpranmaya yol açar. Örneğin hayvanlarla yapılan deneyler, uzun süre gerilim altında tutulan ratlarda (deney farelerinde) mide ülseri ortaya çıktığını göstermiştir. Bazı vaka incelemeleri insanlarda da ülserin ortaya çıkmasının uzun süreli stres yaşantılarıyla ilişkili olabileceğine işaret etmektedir. Diğer yandan kalp atış hızının ve kan basıncının sürekli yüksek kalmasına yol açtığı için uzun süren duygusal gerilim hallerinin kalp ve damar hastalıkları için uygun ortam yaratabileceği düşünülmektedir.

Psikosomatik hastalıkları, histeriden ayırt etmek gerekir. Histeride bedensel bozukluk yoktur. Psikosomatik rahatsızlıklarda ise bedensel bozukluk vardır ve tedaviyle hastalık önlenebilir. Örneğin hipertansiyon adı verilen yüksek kan basıncı, psikosomatik hastalıkların en yaygınlarından biridir. Doktor, hipertansiyon şikayetiyle gelen hastanın önce böbrek fonksiyonlarına bakar; böbrek fonksiyonlarında hiçbir bozukluk göremezse, hastaya sorular sorarak, yaşamında  stres olup olmadığını bulmaya çalışır. Psikolojik stresin yüksek olduğunu görürse onu bir psikoterapiste gönderebilir. Doktorun kişisel eğilimine göre kişinin hastalığının tedavisi değişebilir. Kimi doktorlar psikosomatik hastalıkların psikoterapi yoluyla daha iyi tedavi edileceğine inanırlar. Bazıları ise hastalığın sebebi stres de olsa ilaç yoluyla tedavinin en doğru yol olduğunu düşünürler. Doktorların tavsiyesine göre bir tedavi yolu seçilir. Şunu da unutmamak gerekir ki doktorların hepsi de psikolojik yayınlar ve çalışmalardan aynı derecede haberdar değildir. Hastayı tedavi etme durumunda olan doktor, kendisinin stres konusundaki psikolojik bilgi düzeyine göre stres ve hastalık arasında ilişki kurabilir.

Hipertansiyon ciddiye alınması gereken bir hastalıktır. Tedavisi yapılmadığı taktirde ölümle sonuçlanır. Beyin kanaması ve koroner kalp krizinin en başta gelen risk faktörlerinden biridir.

Hipertansiyondan başka stresle ilgili hastalıkların başında ülser çeşitleri gelir. Psikolojik stresle ilgili şu hastalıkları da sayabiliriz: Astım, bel ağrısı, kabızlık, cildin kızarması ve şişmesi, ağrılı menstruasyon (âdet kanaması), kalp çarpıntısı, ülserli kolit, uykusuzluk, cinsel isteğin azalması veya kaybı, şiddetli baş ağrısı, kasların sürekli gerginliğinden doğan ağrı, yüksek kan basıncı (hipertansiyon), gastrit.

Son yıllarda ortaya çıkan hâkim anlayışa göre, bedensel-fiziksel tedavi esas, psikojenik tedavi ikincil olmalıdır. Bedensel tedavinin bir şekilde hafife alınarak geciktirilmesi ve ruhsal tedavinin öne alınması sıklıkla istenmeyen durumlara yol açmaktadır. Ayrıca bu hastalıklarda genetik bir eksiklik yada yatkınlık söz konusu olabilir; ruhsal etkiler belki tetikleyicidir. Görülüyor ki ruh ve beden sağlığı birbirinden ayrı düşünülemeyen bir bütündür. Birindeki rahatsızlık diğerini de etkilediğinden, sağlık bütüncül (holistik) bir yaklaşımla korunmalıdır.

Facebookta Paylaş    Twitter Paylaş

 Tüm hakları saklıdır.