KATEGORİLER
BASINDA BİZ
TV Programları
Radyo Programları
Yazılı Basın
SİZDEN GELENLER
Konuk Defteri
Danışma Hattı
SİTEMİZE ÜYE OL
SİTEMİZİN İSTATİSTİKLERİ
Üye Sayısı : 2396
Ziyaretçi Sayısı : 35561
Online Ziyaretçi : 14
Anasayfa | Özgeçmişim | Eğitimlerim | Danışmanlık Seanslarım | Foto Galeri | İletişim

Maslow'un Teorisi ve Başörtülü Kızlar

Maslow teorisi veya İhtiyaçlar hiyerarşisi teorisi Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir teoridir.
Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir. 1. Fizyolojik ihtiyaçlar 2. Güvenlik ihtiyacı 3. Ait olma ihtiyacı 4. Sevgi, sevecenlik ihtiyacı 5. Saygınlık ihtiyacı 6. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı
Belirli bir kategorideki ihtiyaçlar tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin ihtiyaçlarını algılamaz. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir ihtiyacı yoktur.
Bir kategorideki ihtiyaçlar karşılandığında durumunda kişi, bir üst kategorideki ihtiyaçları karşılamaya yönelecektir. Bu durum kişilik gelişme düzeyini de bir üst düzeye sürükleyecektir.
Şimdi, Maslowa göre durum budur ve eleştirilen yanları olsa da teorisi yıllardır geniş yankı bulmuş ve hüsn-ü kabul görmüştür. Mesela, insan ille de bir ihtiyacını gidermedikçe üst basamağa geçemez deyişi eleştirilir ki tarihte fizyolojik ihtiyaçlarını zaruret miktarınca bile karşılayamadığı halde üst boyutlara çıkmış, kendini gerçekleştirmiş, çığır açmış kişiler mevcuttur. Ancak insanın ihtiyaçlarını kategorize etme anlamında çok faydalı bir teoridir.
Bu bağlamda, başörtüsü sebebiyle okulundan, işinden ayrılmak zorunda kalmış genç kızların yaşadığı mağduriyetin psikolojik boyutuna dikkat çekmek istiyoruz. Elbette hukuki, ekonomik, sosyal vs. pek çok alanda çok boyutlu bir mağduriyettir yaşanan velâkin bu yazının hacmi her bir vecheyi ele almaya yetmez.
Bu kızların birinci basamak olan fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladıklarını varsayalım. İkinci sırada gelen güvenlik ihtiyacı, yasaklar sebebiyle karşılanamamıştır. Bireyselliği öne çıkaran haz kültürünün etkisiyle günümüzde boşanmalar, aldatmalar artmıştır. Kabul etsek de etmesek de bir realite var ki genç kızlar bir meslek sahibi olmak ve kendilerini, yarınlarını güvenceye almak istiyorlar. Başka bir deyişle günümüzde evlenenler artık 50 yıl öncesindeki kızlar gibi evliliğimiz ömür boyu sürecek ve eşim de benim geçimimi sağlayacak şeklinde bir inanç ve güven taşımadıklarından yaşıtları gibi ekonomik özgürlükleri olsun istiyorlar. Gelecekleri bir erkeğin insafına terk edilmesin, güçlü olsunlar, ayakları üstünde durabilsinler istiyorlar. Evliliklerini boşanırsam bana kim bakacak? kaygısıyla değil, aksine kendi kendine bakabilecek olduğu halde tercihiyle mecburen değil gerçekten istediği, sevdiği için- sürdürecek özgüveni taşımak istiyorlar. Ancak okulundan veya işinden edilen genç kızların bu en temel güvenlik ihtiyacı yasaklar sebebiyle sekteye uğramıştır. Yüz binlerce genç kız, bir diploması, mesleği ve geleceği olmadığı düşüncesiyle karamsar ve yarınından kaygılıdır.
Ait olma ihtiyacı ise acımasızca tarumar edilmiştir. Öğrenciler kendilerini ait hissettikleri okullarından, arkadaşlarından, sıralarından, hocalarından birdenbire ve haksızca koparılmışlardır. Çalışanlar ise severek icra ettikleri mesleklerinden, öğretmen olanlar sınıflarından ve öğrencilerinden gözyaşı dökerek ayrılmışlardır. Şimdi bu gençler kendilerini nereye, hangi topluluğa ait hissedecekler? Evde oturup tele vole mi izlesinler? Kadın programlarına katılıp alkış tutan takımına mı karışsınlar. Yoksa her gün yeni yemek tarifleri keşfetmek ve çamaşırları daha beyaz yapmak gibi hayati (!) meseleleri olan obsesif ev kadınları grubuna mı ait hissedecekler kendilerini? Ha eski hallerini ve aidiyet duygularını muhafaza etsinler diyebilirsiniz. İtham edilerek, aşağılanarak, buraya ait değilsin! denilerek kovulduğunuz bir yere kendinizi ne kadar ait hissedebilirsiniz?
Gelelim saygınlık-statü ihtiyacına. Yıllarca eğitim almış, üniversite aşamasına gelmiş, hatta mezun olmuş birinin toplumda saygın bir statüsü ve itibarı vardır. Ama bir dakika, bu kişi başörtülü ise bu durumu, onun tüm bu statüsünü ve itibarını yerle bir etme hakkını verir yasakçı zihniyete Bu kızlar mesleklerini icra etmek, saygınlık ve statü kazanmak istiyorlar ki bu çok insani bir duygudur. Bunu istemeseler, 15-16 yıl eğitim almak yerine dikiş-nakış kursuna giderlerdi değil mi? (Buna gidenler alınmasın lütfen, zorluklarla dolu bir tercihten ve bedelini ödemek için çalışmaktan söz ediyoruz) Böylece toplumda kendini ifade edemeyen (edebilenleri de tenzih edelim de alınmasınlar, en son istediğimiz şey polemik çıkarmak), hatta dindar insanlar tarafından bile başörtüsünü çıkarıp da okulunu bitirmediği için eleştiri alan ve hakir görülen bir taife çıkmıştır ortaya. Artık sorulan soruların ortak bir cevabı vardır: Nerde okuyorsun? Başörtü mağduruyum. Nereyi bitirdin? Başörtü mağduruyum. Ne iş yaparsın? Başörtü mağduruyum. Bir insanı, mağduriyeti üzerinden kendini tanıtmak zorunda bırakan müthiş bir psikolojik baskı İdealleri uğruna bir yolu tercih etmişken bu sebepten dolayı huzur bozan, problem çıkaran, siyasi mesaj kaygısıyla ortalığı karıştıran birileri olarak damgalanmaları da cabası.
Kendini gerçekleştirmek mi dediniz? Yani yetenekler, hedefler ve yetiler de dahil olmak üzere kişiliğin bütün yanlarının uyumlu gelişimi, yapısal ve kişisel potansiyellerin gerçekleştirilmesi. Evet, acaba örtülü kızlar bir şekilde diğer basamaklardan yukarı sıçramayı başarmış olsalar, bu aşamada karşımıza nasıl bir tablo çıkar dersiniz? Yeteneklerini hedeflerini gerçekleştirmenin önünde en kalınından duvarlar yükseltilmiş. Bırakın hedefleri, yetenekleri geliştirmeyi, pek çoğu mezun olmadıkları için ya da mezun ve fakat örtülü oldukları için üç kuruşa sekreterlik yapmak zorunda kaldılar. Yetmedi, onlara sahip çıkmak isteyen (!) ensesi kalın, muhafazakâr (!) patronları, ikinci eşim ol, sana bakayım, çalışmak zorunda da kalma şeklinde çözüm önerileri getirdiler. Bu ortamda kendinize saygınızı muhafaza ederek ayakta kalmaya çalışırken kendini gerçekleştirmek pek de kolay olmasa gerek


Çok mu karamsar oldu? Biz sadece meseleye psikolojik açıdan bir yorum getirdik. Belki bütün bu süreçleri yaşamış fakat kaya gibi sağlam duran, hiç yara almadan atlatanlar da vardır. Belki sadece Tanrıya güvenen, Ona ait hisseden, inancı ve onurundan başka statü ve itibar istemeyen, kul olmaktan öte bir üst ideali olmayan mükemmel Müslümanlar -istisnai de olsa- mevcuttur. Sözümüz onları değil, günümüz dünyasında çokça bulunan, bireyselleşmiş, insani zaaflar taşıyan normal kişileri anlamaya/anlatmaya matuftur. Bu süreci yaşarken depresyona giren, tedavi gören, uzun tedaviler sonrası bile tam olarak bu travmayı atlatamayan genç kızlar, bu ülkenin bir gerçeği. Yok sayınca yok olmuyorlar. Hiçbir yere gitmediler. Karşılanamayan bu ihtiyaçlarını gidermek için kişisel ve gruplar halinde tampon mekanizmalar geliştirdiler. Mağduriyet sebebiyle bir araya gelen (veya önceden süregelen) cemaat yapılanmalarında güvenlik, aidiyet, statü ve itibar aradılar, kendilerini gerçekleştirmeye çalıştılar. Ne kadar yararlı ve etkin oldu? Bu sorunun cevabı ayrı bir saha çalışması gerektirir. Ancak tepkisellikten beslenen ve kendi içine kapalı yapılanmaların zamanla başka sağlıksız çıktılar vereceği unutulmamalıdır. Sistem, yasaklar koyarak sadece bu ülkenin maddi ve insani- kaynaklarını kurutmakla kalmamış, aynı zamanda bir kaç nesilin psikolojisini de bozmuştur. Son sorumuz ise şudur: Acaba yasakçıların başı göğe ermiş midir?

Facebookta Paylaş    Twitter Paylaş

 Tüm hakları saklıdır.