Çocuğun hayatında son derece önemli sayılan yetişme yıllarında en yoğun ve devamlı tesir aileden gelir. Bununla beraber, çocuğun kişiliğini meydana getiren tek sosyal kurum aile değildir. Ailenin yanında çocukların oyun grubu, aile çevresi (akraba, komşu ve dostlar) ve her şeyden önce okul önemli rol oynar. Başka bir ifadeyle ailenin eğitim ve sosyalleştirme görevi, çocuk okula başlayıncaya kadar büyük önem taşımakla birlikte, daha sonra ailenin eğitim görevine okul da katılır.
Okula gitmek çocuk için önemli bir aşamadır. Bir çocuk için okul, daha önce hemen hemen hiçbirini tanımadığı çok sayıda çocukla karşılaşma zorunluluğuyla, uyulması gereken kurallarıyla ve başarılması gereken öğrenim görevleriyle dolu yepyeni bir sosyal çevredir.
Ailenin önemli görevlerinden birisi de çocuğu okula hazırlamaktır. Bir çocuğun okula hazırlanması demek, zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal açıdan belli bir olgunluğa erişmesi demektir.
Anne ve babanın okul kurumuna verdiği önem, değer ve buna bağlı olarak geliştirdiği tutum kadar, çocuğa sunduğu olanaklar da büyük önem taşır. Okul öncesi evrede çocuğun okul öncesi eğitim kurumuna gönderilmiş olması, erken gelişim yıllarından itibaren kendisine kitap okunması, sosyal ve sanatsal etkinliklere götürülerek bunlar hakkında çocukla konuşulması, okula hazırlık adına çocuğa sunulan önemli olanaklardır.
Okula başlama, çocuk yönünden belli bir duygusal olgunluğa ulaşmış olmayı gerektirir. Zihinsel yetenekleri bakımından, çocuğun yaşına uygun bir öğrenme ve kavrayıp düzeyine varması ilk koşuldur. Çocuk 6 yaşını bitirdiği halde, öğrenim için yeterli zeka düzeyine varmamış olabilir. Zekası yeterli olan bir çocuk da duygusal bakımdan evden kopabilme olgunluğunu göstermeyebilir. Böyle çocuklar için okula gidiş öyle mutlu bir olay değildir. Özellikle oyun ve arkadaşlıktan uzak tutulmuş, dışarı çıkarılmamış çocuklar için evden ayrılış ürkütücüdür. Okulların açıldığı ilk günlerde her sınıfta birkaç anneyi, sıralarda çocuklarıyla birlikte otururken görmek olağandır. Kimi çocuk ise sabahları başlayan karın ağrıları, baş ağrıları ile dolaylı yoldan okula gitme isteksizliğini açığa vurur. Okula korkuyla giden ve hep evi düşünen bir çocuğun kendini okuma ve öğrenmeye vermesi kolay olmaz. Ayrıca yaşıtları içine karışması, birlikte oynaması ve arkadaşlık kurması güç olur.
Okul, bir bakıma evde kazanılan eğitimin sınandığı yerdir. Çocuğun okula uyumu ve başarısı ana-babanın yetiştirmedeki başarısının bir ölçüsüdür. Ancak okula başlamakla ana-babanın eğitici görevini tümden öğretmene aktardığını düşünmek de yanlış olur. Eğitim, evde ve okulda ortaklaşa yürütülmelidir.
Genellikle aile eğitici, okul ise öğretici bir karaktere sahiptir. Öğretimde gösterilen başarı, bir dereceye kadar da ailenin eğitici etkisine bağlıdır. İyi bir aile eğitimi ve eğitim tecrübesi, vasat kabiliyette dünyaya gelmiş bir çocuğun okulda üstün bir başarı elde etmesine yardım etmektedir. Ailede iyi eğitilen bir çocuk okulda daha kolay eğitilirken, kötü bir aile çevresinden gelen ve iyi eğitilmeyen bir çocuk zor olmakla birlikte okulda iyi bir öğretim ve rehberlik yapan öğretmenler tarafından eğitilebilir. Elbette, okula eğiticilik fonksiyonu bakımından çok fazla iş düşmemesi için, aile eğitiminin çocuğun gelişim kademelerine uygun olması gerekir. Aile ve okulun eğitim konusunda farklı yaklaşım ve değerlerden hareket etmeleri çocuğun gelişimine olumsuz yönde etki etmektedir. Bunun önlemenin en emin yollarından birisi, çeşitli rehberlik faaliyetleri yanında, okul-aile işbirliğinin sağlanmasıdır. |