MİTOLOJİ NEDİR?
Mitoloji sözcük anlamı olarak efsane bilimidir. Yani ilkel insanların ve insan üstü varlıkların başından geçen masalsı olayların incelenip anlatılmasıdır.
Eski çağlarda yaşamış olan insanların doğa olaylarına, sosyal ilişkilerine, dini inanışlarına bakış açılarının yorumlanmasıdır. Her ulusun, her ülkenin tarihi; çeşitli efsaneleri, destanları, kahramanlık öykülerini, inanç sistemini, tanrılarını, insanlarını, masallarını, söylencelerini barındırır ama mitoloji dendiğinde bu sözcüğe yabancı olmayanlara ilk çağrışım yapan Yunan mitolojisidir.
YUNAN MİTOLOJİSİ--
Esâtir (yani satirler) veya efsâneler olarak da karşılanabilen mitoloji kavramı yunanca M
(Mîthos) kelimesinden gelir. En kuvvetli tezlerden birine göre, Mithos,
kelime, söz ve söylev anlamlarını taşır. elime bazen, yunanca è (rgon-İş, emek, eylem, aksiyon) kavramının karşıtı olarak kullanılmış bazen de, kurgu anlamını ifâde etmiştir. Kavram, dünya dillerinin hepsine orijinal anlamıyla girmiş bulunmaktadır.
Mitoloji
nelerle uğraşır, eli nerelere uzanır, kimlerin ilgi ve bilgi alanına
girer, şöyle bir bakalım:Mitoloji, sonluluk ve sonsuzluk, İlâhlık
ve İlâhelik gibi her türlü metafizik süreçleri içermesi bağlamında
Teoloji (İlâhiyat) biliminin konusudur.
Edebiyat
biliminin, Tarih biliminin, Arkeoloji biliminin, Sosyoloji biliminin,
Felsefe biliminin, Dilbilimin, Etimoloji biliminin, Etnoloji biliminin,
sanatın, kültürün, bilgeliğin, kozmolojinin (evrenoluş), cinselliğin ve
daha birçok alanın da konusudur.
Mitoloji,
başlangıçtan (Ezelîden, İlkten) sona (sonsuzluğa, ebedîliğe) doğru
uzun bir yolculuk olarak da tanımlanabilir. Orada, Allahı bulursunuz,
kadını, erkeği, aşkı, kıskançlığı, tamahı, kini, öfkeyi, entrikayı, ayak
oyunlarının envaî türlüsünü, zavallılığı, sınıf farklarını ve
çatışmalarını, kastlaşmayı, haksızlığı, adâletsizliği, savaşı, kanı,
vicdanı, imanı, imansızlığı, namussuzluğu, ahlâkı ve ahlâksızlığı,
özgürlüğü ve esâreti, kutsallığı, tek tanrıyı, çok tanrıyı velhasıl
aradığınız her şeyi bulabilirsiniz.
Yunan mitolojisinin en büyük ustalarından biri olan Yorgos Meotis, Mitoloji, herşeyden önce, İNSAN RUHUnu anlamaya, araştırmaya ve onu teselli etmeye uğraşır der. Yunan
mitolojisinin en hoş, en ölmez tarafı da burada, onun insana verdiği
kıymettedir. Gerçekten de Yunan mitleri ile insanoğlu o devirlerde bile,
evrenin en önemli varlığı sayıldı. Şu da bir gerçektir ki, Yunan
mitlerinde yalnız bir din, bir inanç yoktur. Onlarda tabiat
fenomenlerinin açıklanması, hayatın ve felsefenin ifadesi vardır.
Mitleri bir masal gibi okuyup geçmemeli, onların üzerinde
düşünmeliyiz.Mitlerin arkasına gizlenmiş anlamı bulmalıyız.
YUNAN MİTOLOJİSİNDE İNSANIN YARATILIŞI
İnsanın yaratılışı ile ilgili Grek mitine ait birkaç söylence vardır.
Hesiodosun Soylar Efsanesi:
Bu
efsane insanın tam olarak nasıl yaratıldığını açıklamaz. Sadece
yaratılmış olduğunu varsayar ve sonrasını anlatır bize. Der ki Hesiodos:
Chronusun
egemenliği sırasında, ölümsüz tanrılar ilk insan soyunu yaratmışlar.
Buna Altın Soy deniyor. Bereketli topraklarında tanrılar gibi yaşarmış
ilk insan soyu, Mutluluk içinde yaşar, mutluluk içinde ölür, sonra
toprağı ve insanları koruyan birer minik cine dönüşürlermiş.
Sonra
Gümüş Soyu yaratmış tanrılar. Gümüş Soy, Altın Soy kadar zeki
değilmiş. Aptallıklarıyla başlarını derde sokar, tanrılara saygısız
davranırlarmış. Zeus bunu saygısızlık olarak nitelendirmiş ve onları
yeraltı cinlerine dönüştürüp toprağın altına gömmüş.
Tunç
Soy yaratılmış ardından. İşte ilk insanı yaratan Prometheusun
ölmezlere mahsus olan ateşi çalması ve insanlara armağan etmesi bu devre
rastlar. Ateşi elde edince insanlar tembellikten kurtuldular.
Kendilerini koruyabiliyorlardı. Tunç silahlar kullanıp kollarına kuvvet
gelen insanlar, çelikleşen kalplerinden acımak duygusunu kovdular.
Arese hizmet etmeye ve birbirlerini boğazlamaya başladılar. Zeusun
devreye girmesine gerek kalmadan, bu sefer onlar kendi kendilerini yok
ettiler ve Hadesin karanlık yeraltı dünyasına göçtüler.
Demir
Soy en son gelmiş ve hala sürmekte olan soydur. Yine bu efsanede denir
ki, bir altıncı soy daha gelecek. Saygısız, sevgisiz, yok edici bir
toplum olacak ve hak kavramı ortadan kalkacak, güçlüler kazanacak,
güçsüzlerse ölüme mahkum olacak.
Hâlâ
bizim içinde bulunduğumuz bu devir, sefaletler ve cinayetler devridir.
Bu devrede insan vahşi hayvanlardan daha kan dökücü olmuştur. Tanrıların
düşmanı Titan, Prometheusun verdiği şeytânî zekayı kullanarak,
demirle, akıllara hayret verecek işler başarmakta, medeniyette dev
adımlarla ilerlemektedir. Fakat bu demir devrinde çok büyük işler
başaran insan, tanrısal erdemlerini kaybetmiş, kabalaşmış,
hayvanlaşmıştır. Kendi aczini unutarak tanrıları inkar etmiş, bütün iyi
huyları kalbinden kovmuştur. O ilk devirlerde mağaralarda, korkak
hayvanlar gibi yaşayan, köstebekler gibi oyuklarda sürünen insanlardan
daha acınacak bir haldedir. Fakat insanın bu mânevî sefâletine sebep,
Prometheus olmuştur. Eğer o aklın sembolü olan ve tanrılara mahsus olan
ateşi çalıp da çamurdan yarattığı bu mahluka vermeseydi, bu mahluk bu
kadar sefil olmayacaktı. Çünkü mitolojik bakışa göre insan için akıl bir
baş belasıdır, hayvanlar akılsız oldukları için sevk-i tabiîleri ile
insanlardan daha mesut yaşamaktadırlar.
***
İnsan
yaratıldıktan sonra yaşayacağı zamanın, yani ömrün tespiti meselesi
kaldı. Zeus, insanın normal olarak 25 sene yaşamasını kâfi görüyordu.
İnsan sızlandı. 25 senede ne yapabilecekti? Aşağı yukarı bunun yarısı
uyku ile geçecekti. Çocukluk devrini de çıkarınca geriye bir şey
kalmayacaktı. Zeus ne yapayım; en son yaratıldığın için güçlü olmak,
hızlı uçmak, çok uzaklardan görmek, iyi koku almak vasıfları gibi uzun
ömür de mahluklara dağıtıldı. İnsan ağlayarak yalvarmasına devam etti. O
sırada onun yanında şu altı hayvan bulunuyordu: Tırtıl, kelebek, tavus,
beygir, tilki, maymun. Hayatı tatlı bularak çok yaşamak için çırpınan
insan, Zeusa bu hayvanları göstererek, Bunların ömürlerinden al, bana
ver. Ben üstün bir mahlukum, benim çok yaşamam lazım. Onlar çok
yaşamasalar da olur. Baş tanrı buun haksızlık olacağını, tanrıların
nazarında her mahlukun eşit olduğunu sürerek, insanın, ömrünün belirli
zamanlarında o hayvanların hayatını yaşamasını, yani o hayvanlar gibi
ömür sürmesini şart koşarak hayatı uzattı. Bu sebeptendir ki, yeni doğan
bir insan yavrusu evvelce tırtıl gibi yerde sürünür, emekler, bu
bebeklik devridir. Sonra kelebekler gibi neşe ile koşar, oynar; bu
çocukluk çağıdır. Zaman geçince, bilhassa 15inden sonra gençlik çağı
başlar. Bu devrede insan tavus hayatı yaşar. Onun gibi gururlanır. 25-30
yaşından sonra ev-bark sahibi olunca üzüntüler, kederler başlar. O
zaman beygir gibi hayatın yükünü çekmek icab eder. İnsan 40ından sonra
tecrübe sahibi olur, olgunlaşır, bu devrede tilki gibi kurnaz olur,
50sinden, 60ından sonra da insan maymun gibi çirkinleşir.
KADININ YARATILIŞI
Prometheusun
kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl onları şımartınca Zeus o
zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza
vermek istedi ve onlara kadını gönderdi. Zeus , oldukça başarılı bir
usta olan oğlu Hephaistostan kadını yaratmasını istedi. Hephaistos
babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurdu ve görenleri şaşırtacak
güzellikte bir kadın vücudu yarattı.
Olymposta
oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphroditein
vücudunu model olarak kullanmıştı. Heykel bitince onun kalbine ruh
yerine bir kıvılcım koydu. O zaman heykelin gözleri açıldı. Kolları
bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı. Onu süslemek için
bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler. Herkes kendisinden ona bir
şey armağan etti ve ona Rumca bütün armağan anlamına gelen Pandora
adını taktılar. Athena ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi.
Letafet perileri Kharites beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar.
Aphrodite başına güzellikler saçtı. Güzel saçlı Horalar ilkbahar
çiçekleriyle onu süslediler. Hermes Pandoranın kalbine, hıyanet ve
aldatıcı sözler yerleştirdi. Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti
ve ona dedi ki; Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler
uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız
ederler. Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu
kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır. Böyle dedikten sonra baş tanrı
ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheusun kardeşi Epimetheusa gelin
olarak gönderdi. Prometheus kardeşine Zeusdan hiç bir şekilde hediye
kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandoranın güzelliğine hayran
kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi.
Pandora
da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğunda dünyaya gelir
gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeusun
uyarısını unutarak kutuyu açtı. Kutunun içindeki hastalık, keder,
ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete
sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi
uçuştular. Pandora hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak
kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli
edecek ümit te vardı. Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı..
Böylece Zeus ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla
yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı.Buna göre kadın ölümlü
erkeklerin arasına gönderilen bir nifak olarak tanımlanır.
YUNAN MİTOLOJİSİNDE TANRILAR ve İNSAN TELAKKİSİ
Yunan
tanrıları insan biçiminde idiler ama; insanlar gibi fani değildiler.
Onlar, sarsak ihtiyarlığı, korkunç ölümü bilmiyorlardı. Onlar Ambrosia
denilen ve kendilerine mahsus olan bir çeşit yiyecekle besleniyorlardı.
Fakat tanrı oldukları halde insanlar gibi onların da bazı kusurları
vardı. Daha doğrusu Yunan mitolojisindeki insan kavramının bazı
özellikleri tanrıların şahsında anlatılmıştı.
Mesela
şehvet onların da yakasına yapışmıştı. Onlar da icabında yalan
söylerlerdi. Bazılarının ahlak telakkisi çok genişti. Zeus baş tanrı
olduğu halde tanrıçalardan da, insanlardan da hoşuna gidenleri kirli
arzularına âlet etmek isterdi. Beri taraftan Artemis ve Athena el
sürülmemiş birer temiz bâkire olarak kalmışlar, kalplerinde şehvete yer
vermemişlerdi.
Gerçekten
tanrılar arasında bizim telakkimize göre, en ahlaksız, en sefilleri
bulunduğu gibi, en namuslu, en faziletlileri de bulunurdu. Zaten onlar,
insanları tanrı derecesine yükselten Yunanların karakterini taşımakta
idiler. Yani tanrıları da kendileri gibi Yunan idi. Yunan insanı
nasıldır? Bazen şehvetinin esiri olur, bazen sever, sevilir, bazen yalan
söyler, bazen korkar, bazen de çok doğru ve cesurdur. Fakat umumiyetle
hayalperesttir. Yine fazilete ve insanlığa inanır, şerefi uğruna canını
verir. Bütün bu karakterler tanrılarda vardır. Gerçekten Yunanların
inandıkları tanrılar da kendileri gibi severler yahut nefret ederlerdi.
Kıskançlık kurdu onların da kalbine düşerdi. Çekememezlik onlarda da
vardı. Çamuru gözyaşı ile yoğrulan insanlar gibi, onlar da ıstırap
çekerlerdi. Tabiatları insandan üstün olduğu için, onların neşeleri ve
kederleri de insanlarınkinden üstün ve büyüktü. Onlar ölümden başka
bütün büyük ıstırapları çok derinden duyarlardı. Onların öç almaları da
müthişti. En insafsız, en kaba ruhlu ve kalpsiz bir hainin işlediği
cinayetlere taş çıkartacak iğrenç cinayetlerle ellerini kirletirlerdi.
Olympos düzeni ise, muhtelif güçlerle tahkim edilmiş ve sistem
yürütülegelmiştir. Başkaldırının yolları kesilmeye çalışılmış ve en ufak
bir isyan (bireysel veya örgütlü) en ağır biçimde bastırılmıştır. Bu
bastırma eylemlerinde ise genelde dişi varlıklara başvurulur. Bir
anlamda asayiş mekanizması kadınların inisiyatifindedir. İleride de
görüleceği üzere, zaman zaman bu denge güçleri arasında çok sert,
neredeyse savaşa varan çelişki ve çatışmalar yaşanır. Ama statükonun
korunması için maksimum çaba sarfedilir.
Menfaat
ve açgözlülük hiçbir zaman ortadan kalkmaz. Kanaatkârlık hemen hemen
yoktur. Bu gerçeklik bazen hattâ sık sık Olympos güçlerini birbirine
düşürür ve silahlar çekilir. Genelde Zeus araya girer ve müdahalede
bulunur. Uzlaştırıcı bir rol oynar.
Poseidonun
100 kadar kadınla ilişkisi olduğu söylenir yani poligamdır. Bu
kadınlardan çok sayıda çocuğu olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Homeros, Tanrıların yatakları steril (temiz, kısır) değildir demiştir.
Daha
önce de değindiğimiz gibi, Eski Yunanların inancına göre, insan
yaratılmadan önce Tanrılar mevcuttu. Ve Tanrılar, insanların şeklinde
idi. İnsanlar gibi onların da kusurları, meziyetleri vardı. Kısaca
söylemek gerekirse, Yunan Tanrıları ve Tanrıçalarının hayatları, âdetâ
insanların hayatı gibi idi. Böylece Yunan kendisini tanrısında,
tanrısını da kendisinde bulmuştu.
Eski
Yunan yalnız tanısında değil, her şeyde insanı bulur ve insanı görür.
Eski Yunan mitolojisinin güzelliği ve o mitolojiyi güzelleştiren,
süsleyen, besleyen Eski Yunan edebiyatının ölmezliği de buradan geliyor.
O her şeyde, insanı görmüş ve insanı bulmuştur. Yunana göre dağlarda,
ırmaklarda, yıldızlarda, ağaçlarda, çiçeklerde, kurtlarda, kuşlarda, her
yerde, her şeyde insan vardır.
Mesela
kurt neden kan dökücüdür? Örümcek neden ağ örmektedir? Yunan kurdu bir
hayvan olarak görmez. O, Blykaon adında bir kraldır. Kan döktüğü için
kurda çevrilmiştir.
Örümceğe
gelince; o Anadolulu Arakne Hanımdır. Gergef işlemekte kendisini, zeka
tanrıçasından üstün gördüğü için örümceğe çevrildi. Hala eski
alışkanlığını devam ettirmektedir.
Bu
mitlerin içinde her ne kadar insanoğlunun bilimden uzak zamanlarına
mahsus birtakım çocukça inançlara rastlanırsa da, mitolojik hikayelerin
tamamına dikkat edilince hayatta daima daha iyiye, daha mükemmele doğru
yükseldiğimiz sezilir.
Bildiğimiz
gibi, Prometheus, çamura şekil vermiş. İnsan bedenini yaratmış. O
sırada oradan geçmekte olan tanrıça Athena, Prometheusun eserine hayran
kalmış ve çamura hayat üflemiş. İşte ilk insan böyle yaratılmış.
Zeusun öldürülen oğlu Zagreusun saflığı, temizliği, iyiliği ve
güzelliği ile Titanların kötülüğü ve çirkinliğinin bir karışımı. İnsanın
içinde hem iyilik hem kötülük bulunması bundan olsa gerek.
Fakat
insan tabiatın en aciz mahluku imiş. Çıplak, kendisini koruyacak hiçbir
şeye malik olmayan insanın fil gibi kuvvetli hortumu, aslan gibi
pençesi, kuş gibi kanadı, at gibi koşacak bacakları yoktu. Daha doğuşta
ıstıraplar, üzüntüler, birtakım ihtiyaçlar onun yakasına yapışmış.
Zaman
geçmiş, insanoğlu çoğalmaya başlamış.Bu kısım da mitolojinin birçok
yerinde olduğu gibi oldukça kafa karıştırıcı. Çünkü birazdan göreceğimiz
Pandora, ilk kadın ölümlüdür. Demek ki Pandora gelene kadar insanlar,
yani erkek bireyler, bir şekilde kendi başlarına çoğalmayı
başarmışlar... Nasıl? Bu da mitolojinin bilinmezlerinden biri.
Evet, Prometheus
ilk insanı çamuru göz yaşlarıyla karıştırarak yarattığında,buna aslanın
gücünü, tavusun kibrini, tilkinin kurnazlığını tavşanın ürkekliğini
kattı. Fakat insan çıplaktı, kendisini koruyacak hiç bir şeye sahip
değildi. Doğduğu günden itibaren acıları, üzüntüleri, ve bitmek bilmeyen
ihtiyaçları başlıyordu. İlk insan çiğ meyvelerle, kanlı etlerle
beslenip, elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. Güneşin
faydalarını bilmeden kendilerini karanlık oyuklarda saklıyorlardı.
Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus insanları daha iyi bir şekilde
yaşatabilmek, vahşi hayvanlara karşı etkili silahlarla koruyabilmek,
toprağı sürmeye yarayacak gerekli aletleri elde edebilmek için onlara
madenleri işlemeyi ve ateşi vermeye karar verdi.
O
günden itibaren insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya
başladılar. Yiyeceklerini pişiriyorlar, soğuk havada ısınıyorlar,
karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak birbirlerinin yüzlerini
görüyorlardı. Fakat bir süre sonra nerden geldiklerini unutarak
kendilerini tanrılarla eşit tutmaya başladılar. Zeus onların böyle
şımarık davranacaklarını önceden tahmin ettiği için onlara ateşi
vermemişti.
SONUÇ
Yunan
mitolojisinin tamamında hakim olan insan tasavvuru, onların tabiata,
hayvanlara hatta Tanrılara yansıttığı kolektif özelliklerde
belirginleşir. İnsansı (insan biçimci) tanrı anlayışı hakimdir. Buna
göre insan, iyi, ahlaki özelliklere sahip olduğu kadar, kötü, acımasız
ve güvenilmezdir de Akıl nimeti başına bela olurken, kadın ona
kötülükleri getiren, aklını çelen, başını belaya sokan varlıktır. Güç
arzusu, şehvet, ihtiras, kan dökücülük gibi özelliklere sahip olan
insan, zaaflarla doludur. Ancak tabiatında iyilik, cömertlik ve cesareti
de taşıdığından olsa gerek; yeryüzünde fitne ve fesat, iyi ve kötünün
mücadelesi sürekli devam edecektir.
KAYNAKÇA
Şefik Can. Klasik Yunan Mitolojisi. İstanbul: İnkılap Kitabevi, 6. bs. ts.
Bahadır Bakım. Mitoloji ve Psikiyatri Yazıları. http://www.psikiyatrist.net/mitoloji
Hakkı Açıkalın. Yunan Mitolojisi. www.akademyayadogru.org/mitoloji
http://www.mitoloji.tr.cx
http://www.pafuli.net/gizem/mitoloji.asp
http://www.workz.org/mitoloji |