Toprak kattın Taş bağladın Kanatlarım o yüzden uçamıyor. Bin rüyayı bir tek rüyada gördüm Yedi sabah içre dönsem de Acı geçiyor Acı geçiyor Acı elbette geçiyor Acı çekmiş olmak geçmiyor.* Birkaç yıldır, gönüllü gruplarla sınır ötesine, Suriyedeki çadırkentlere ziyaretlerde bulunuyoruz. Sınırötesi karakollarımızı, orada görev yapan kahraman polislerimizi, çadırkentleri, konteyner kentleri yakından görme şanısmız oluyor. Görüyoruz ki Kızılay, İHH, AFAD, TDV gibi kuruluşların yanı sıra yabancı hayır kurumları, hep birlikte yaraları sarıyor. Çadırdan sıcak yemeğe, okuldan sağlık hizmetine, rehabilitasyondan sosyalleşmeye pek çok ihtiyacı tespit edip hayırseverlerin katkılarıyla gideriyor. Ve bunu savaşın başından beri yapıyor. Bu büyük bir insanlık duruşu Bu ziyaretlerde hepsi birbirinden kıymetli, güzel insanlarla tanışıyoruz, bu apayrı bir kazanım elbette. Ancak orada yaşadıklarımı ve hislerimi anlatmak benim için hiç kolay olmayacak Edebî sanatlarla süslü cümleler kurabilen biri olmadım hiç Ancak orada gördüklerimi, şahit olduklarımı anlatmaya lügatimdeki sıradan kelimeler yetmeyebilir. Acının, hüznün bin bir tonunu gördüm Suriye sınırımızda Ve her nasılsa onca acının ve dramın içinde ölmeyen yaşama sevincini de hayata tutunmayı da En zoru çocukların gözlerine bakmaktı Gözlerimizi o minik yavrulardan, o ışıl ışıl bakışlardan kaçırarak ağladık çoğumuz. Kalın mantolarımızla biz üşüyorken, çıplak ayaklı çocukları neşeyle koşarken görünce dağıldım ben Bir zaman kendime gelemedim Oraya, Türkiyenin ve hayırseverlerin şefkatine, merhametine sığınmış, çaresiz kardeşlerimin hayatlarına temas etmek beni derinden etkiledi. Sanki derin bir uykudan uyandım. Sanki asıl hayat orada akıyordu da biz günlük hayatın içinde bir çeşit uykudaydık, orada uyandım sanki... Savaş muhabiri arkadaşımız Yağmur Al Shareefin sınırların ötesine ve işine olan tutkusunu orada anladım. İnsan orada bir kez savaşın, göçün ve sığınmacıların hayatına dokunmaya görsün artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyormuş meğer. Sorumluluğumuz da sıcak evlerimizden, bilgisayar başından bile kalkmadan EFT ile bağış yapmakla bitmiyormuş, bitmemeliymiş, bunu gördüm, anladım Çadırkentte o imkansızlıklar içinde sıcacık yüreğiyle ve gülen yüzüyle bizi ağırlayıp çay demleyen hanımefendinin dirayetini nasıl anlatsam size Gözlerinde hem acıyı, hem hayata direnci harmanlamış şehit çocuklarının bir anda büyümek zorunda kalmış o ifadesini nasıl söylesem Her akşam Türkiyedeki annesini aramak için sınırdan kaçmaya çalışan, her akşam da görevlilere yakalanan Ahmet Faysalın (10) yine de solmayan sıcacık gülüşünü istesem de tarif edemem ki Bütün o dramın içinde süsünü eksik etmeyen yeni yetme genç kızların örtüsündeki danteli, gülüşündeki umudu, her şeye rağmen yaşama sevincini nasıl anlatayım mesela Kucağında bebeğiyle, kalbinde ailenin şehitlerinden oluşan mezarlığıyla, savaşa rağmen çocuklarını besleyip, büyütüp Rezzak Allahtır, Allah büyüktür diyen genç kadınların tevekkülünü nasıl tarif edeyim Kelimelerim yetmiyor Korunaklı hayatlarımızda, çok basit gündelik şeyleri dert ederken biz, meğer bambaşka hayatlar varmış az ötemizde. Fi tarihinde insan eliyle aramıza çekilen sınırlar ne ifade eder ki söylesenize? İnsanların yarısı tel örgülerin diğer tarafında kalmış, yarısı bu tarafında Bu tel örgüler kardeş olduğumuz gerçeğini değiştirir mi? Bir vücudun organları gibiyiz, birimiz acı duyduğunda diğerimizin de acı duymasının önüne geçebilecek bir sınır var mı? Gördüm ki yokmuş... Kalbim o sınırda kaldı. Ben artık eski ben değilim. Şahit oldum ve bu şahitlik bana bir sorumluluk yükledi. Savaş mağduru kardeşlerim için elimden geleni yapmaya söz verdim kendime. Allah dâim ve kâim eylesin. O kardeşlerimizin tevekkülünden bizi de nasiplendirsin *Kemal Varol |